Oğuz Esen Resmi Fan Clup İndir-Dinle 2011
Deyimler Sözlüğü O-Ö 112

Join the forum, it's quick and easy

Oğuz Esen Resmi Fan Clup İndir-Dinle 2011
Deyimler Sözlüğü O-Ö 112
Oğuz Esen Resmi Fan Clup İndir-Dinle 2011
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Deyimler Sözlüğü O-Ö

Aşağa gitmek

Sabit Deyimler Sözlüğü O-Ö

Mesaj tarafından Mc Zindan Ankara Style Çarş. Mayıs 12, 2010 9:57 pm

Ocağı kör kalmak: Soyunu sürdürecek çocuğu bulanmamak, soyu tükenmiş olmak.

Ocağına düşmek: Birine yardım etmesi için yalvarmak, koruması için sığınmak."Ocağına düştüm ağam, beni bu işten ancak sen kurtarırsın!"

Ocağına incir dikmek: Birinin
evini barkını dağıtmak, düzenini alt üst etmek, yuvasını yıkıp
toparlanamaz hâle getirmek."Bende senin ocağına incir dikmezsem dedi
ama dediğine pişman oldu."

Ocağını söndürmek: Ailenin dağılmasına sebep olmak, çoluk çocuğunu yok etmek."Ocağımı söndürdü katiller!"

Oğul balı: 1. Evlât, evlâdın ana babaya yansıyan geliri. 2. Oğul arılarının yaptığı bal.

Oğul
vermek: Oğul arılarının bir bölüğü kovandan ayrılıp başka bir kovana
gitmek, yeni bir oğul arısı topluluğu meydana getirmek.

Okkalı kahve: Bol kahve ile yapılmış ve büyük fincana konmuş kahve."Bir okkalı kahve daha çek usta!"

Okka çekmek: Hacminden daha fazla ağır gelmek.

Okkanın altına girmek: Haksız yere eziyet çekmek, zarar ve ceza görmek."Uyanık ol da okkanın altına gireyim deme, tamam mı?"

Ok
yaydan çıkmak: Geri dönülemeyecek bir iş yapmak, söz söylemek ya da bir
harekette bulunmak."Ok yaydan çıktı bir kere, çaresiz dövüşeceğiz."

Ola ki...: Belki olur ya, olabilir ki..."Ola ki bir daha karşılaşırız."

Olan biten: Olup geçenler, olanların hepsi, meydana gelenler."Olan bitenden hiç haberim olmadı."

Oldu
bittiye getirmek: Emrivaki yapmak, geri dönülmesi güç ve imkânsız bir
durum oluşturmak."Oldu bittiye getirerek tarlayı satın aldılar."

Oldum
bittim (veya oldum olası): Başından beri, öteden beri, ilk zamandan
beri, kendimi bildiğimden beri."Oldum bittim kızarım bu adamlara."

Oldu
olacak kırıldı nacak: "Olanlar oldu, iş işten geçti, olanlar geri
dönülemeyecek bir durum aldı, bunu kabul etmek gerek" anlamında
kullanılır.

Olmayacak duaya amin demek: Sonuç vermeyecek bir işle uğraşmak ya da buna destek vermek.

Olur
olmaz: 1. Meydana gelmesinden hemen sonra. 2. Rast gele, sıradan. 3.
Gerekli gereksiz, yerli yersiz, önemli önemsiz durumu gözetilmeden
yapılan (iş) ya da söylenen (söz).

Oluruna
bırakmak: Bir işin yapılabildiği, olabildiği kadarıyla yetinmek,
müdahale etmeden bekleyip sonucuna ne olursa olsun razı olmak."Artık
oluruna bıraktık işi."

Omuz
omuza: 1. Birbirine destek vererek, dayanışarak. 2. Yan yana, çok
sıkışık."Omuz omuza vererek bu zorluğun altından kalkmamız mümkün."

Omuz silkmek: Aldırmamak, önem vermemek, benimsememek."Sana bunu alacağım dedim ama o, omuz silkti."

On parmağında on kara: İnsanlara leke sürmeyi, kara çalmayı, iftira atmayı huy edinmiş (kimse).

On parmağında on marifet: Çok hünerli, becerikli, ustalığı çok, elinden her iş gelir.

Onuruna dokunmak: Onurunu, haysiyetini incitmek."Dikkatli ol, birinin onuruna dokunacak iş yapma."

Oralarda (oralı) olmamak: Anlamamış, sezmemiş gibi davranmak."O sözler ona söyleniyordu ama hiç oralı olmadı."

Ortada kalmak: 1. Yersiz yurtsuz kalmak, barınacak yer bulamamak. 2. İki şey arasında kalmak. 3. (Bir şeyi) kimse
üzerine almamak."Belediye evlerini yıkınca çoluk çocuk öylece ortada kaldılar."

Ortadan kalkmak: 1. Görünmez, bulunmaz olmak. 2. Yok olmak."Sis ortadan kalktı."

Ortadan kaybolmak: Nereye gittiği bilinmemek, sezdirmeden gitmek, görünmez hâle gelmek."Ali ortadan kayboldu."

Orta hâlli: Ne zengin ne yoksul, ne iyi ne kötü, ne çirkin ne güzel."Onlar orta hâlli bir ailedirler."

Ortalığı
birbirine katmak: Kargaşa çıkarmak, herkesi birbirine düşürmek."Şimdi
gelip ortalığı birbirine katacak diye korkuyorum."

Ortalık düzelmek: Tedirginlik kalmamak, toplum içindeki karışıklık yok olmak."Çok şükür ortalık düzeldi."

Ortalık karışmak: Kargaşa çıkmak, toplumda düzensizlik baş göstermek."Ortalık yine karıştı, insanlar birbirine girdi."

Orta
malı: 1. Herkesin yararlandığı (şey). 2. Her isteyenle ilişkide
bulunan."Benim bisikletim orta malı mı ki herkes binmeye çalışıyor."

Ortaya dökmek: 1. Gizli olan ne varsa açıklamak. 2. Çıkarıp göstermek."Bütün sırlarını ortaya dökmek için harekete geçti."

O tarakta bezi olmamak: Bir şeyle, bir işle ilişiği bulunmamak, o şeyle ilgilenmemek."O tarakta bezi olacağını hiç sanmam."

Ot yoldurmak: Çok güçlük çıkarmak, zor bir iş gördürmek, çok uğraştırmak.

Oya
koymak: Bir işin sonucunu belirlemek üzere oy verilmesini istemek,
oylama yoluyla bir topluluğun görüşünü almak."Bu görüşü oya koymayı
teklif ediyorum, kabul edenler el kaldırsınlar."

Oy
birliği: Bir toplantıya katılan, bir meseleyi konuşan kimselerin aynı
düşüncede olup aynı yönde oy kullanmaları."Sınıf başkanını oy birliği
ile seçtik."

Oyuna gelmek: Aldatılmak, tuzağa düşürülmek."Onların oyununa gelmemeye çalış, dikkatli ol."

Oyunbozanlık
etmek: Mızıkçılık etmek, birlikte yapılması gereken işten tek taraflı
vazgeçmek."Oyunbozanlık etme de gel birlikte eğlenelim."

Oyun etmek: Aldatmak, kurnazlıkla birini tuzağa düşürmek."Bana kötü bir oyun ettiler."
-Ö-



Öbür
(öteki) dünya: Ahiret, insanların öldükten sonra gidecekleri ve ebedî
olarak kalacakları âlem."Öteki dünyada inşallah yüzümüz güler."

Öç almak: Yapılan bir kötülüğün acısını aynı derecede bir kötülük yaparak çıkarmak."Öç alma fikrinden vazgeçirmeliyiz onu."

Ödü patlamak: Ani bir olay sebebiyle çok korkmak."Fareden ödüm kopar."

Öküzün altında buzağı aramak: Kimi sebepler, bahaneler uydurarak suç ve suçlu bulma çabasında olmak.

Öküz öldü, ortaklık bozuldu: Aradaki yakınlık dayanağı kalktı, yakınlık da kalmadı.

Ölçüyü kaçırmak: Uygun derecenin üstüne çıkmak, aşırı gitmek,"Sofraya her oturuşunda ölçüyü kaçırırdı."

Ölme eşeğim ölme (yaza yonca bitecek): Umutsuz bir bekleyişi anlatmak için kullanılır.

Ölmek
var, dönmek yok: "Neye mal olursa olsun, iş sonuna kadar
götürülecektir, yapılmasından kaçınılmayacaktır" anlamında
kullanılır."Özgürlük yolunda ölmek var, dönmek yok bize."

Ölü fiyatına: Yok pahasına, değerinden çok ucuza, az bir para ile."Arsaları ölü fiyatına satmak zorunda kaldık."

Ölü mevsim: İşin veya alışverişin az olduğu, durgun geçtiği zaman dilimi."Bizim iş en ölü mevsimini yaşıyor."

Ölüm Allah`ın emri: 1. Herkes ölecek, ölüm mukadderdir. 2. Kesin karar verme durumunda kullanılır.

Ölümü göze almak: Yaptığı iş uğruna ölmekten korkmamak, yürekli davranmak."Allah yolunda ölümü göze aldı yiğitler."

Ölümüne
susamak: Yapmakta olduğu tehlikeli işte ölümü kendi üzerine çekecek
davranışta bulunmak."Ölümüne mi susadın, çekil şu arabanın önünden!"

Ölüp ölüp dirilmek: 1. Çok ağır bir hastalıktan kurtulmak. 2. Ard arda gelen sıkıntılı, acı veren durumlara düşmek.

Ölür müsün, öldürür müsün?: "Öyle ters bir iş yaptı ki ona mı ceza vermeliyim kendime mi?" anlamında kullanılır.

Ömrü billah: Hiçbir zaman, ya da şimdiye kadar."Ömrü billah yalan söylememiştir o."

Ömrüne bereket: "Var ol, sağ ol, ömrün uzun olsun" anlamında kullanılır.

Ömrü vefa etmemek: Bir şeye kavuşamadan, bir sonuca ulaşamadan ölmek."Okulunu bitirip doktor olacaktı ama ömrü vefa etmedi."

Ömür adam: Beğenilen, çok hoşa giden, değişik düşünceleri olan adam.

Ömür çürütmek: Uzun süre bir şey için emek vermiş olmak, ya da boşuna zaman harcamış olmak."Bu ev için bir ömür çürüttüm ben."

Ömür sürmek: İyi ve rahat yaşamış olmak."Uzun bir ömür sürdü dedem."

Ömür törpüsü: İnsanı yıpratan, yoran, sıkıntıya sokan, uzun ve yorucu iş.

Ön ayak olmak: Bir işin yapılmasında ilk başlayan olup herkesi arkasından sürüklemek."Haydi ön ayak olda koşsunlar biraz."

Öne düşmek: 1. Önderlik ya da kılavuzluk etmek. 2. En önde yürümek.

Önüne gelen: Olur olmaz kimse, herkes, karşısına çıkan."Önüne gelene sordu ama bulamadı."

Öpüp
başına koymak: Bir şeyi minnetle karşılamak, seve seve kabul
etmek."Adam sana iş verecekmiş, daha ne istiyorsun, öpüp başına koy."

Örtbas etmek: Kötü bir durumu gizlemek, yayılmasını önlemek."Dairede yapılan yolsuzlukları örtbas edeceklerini sandılar."

Örümcek kafalı: Geri düşünceli, yenilikleri kolay kabul etmeyen (kimse).

Öteden beri: Oldukça uzun zamandan beri, eskiden beri."Öteden beri sevmem ben onu."

Ötesi
çıkmaz sokak: "Takip edilen yol yanlıştır, bu yolla bir yere gidilemez,
sonuç alınamaz, bir yere kadar gidilir ama daha fazla gidilemez"
anlamında kullanılır.

Özenip bezenmek: Çok özen gösterip titizlikle, ayrıntılarına varıncaya değin ele almak.

Özrü kabahatinden büyük: Bir kabahat için özür dilerken daha büyük bir kabahat işleyen kimse için söylenir.

Özür
dilemek: 1. Yaptığı bir yanlıştan ötürü affedilmesini istemek. 2.
Özrünü ileri sürerek yapılması kendinden istenen işi yapmamak, bundan
bağışlanmasını istemek."Özür dilerim, ben o kovayı taşıyamayacağım."

Özü
sözü bir: Düşünceleri, söyledikleri ve yaptıkları bir olan, ne
düşünüyorsa onu söyleyen, içi dışı bir olan kimse."Özü sözü bir olan
insanlara rastlamak gittikçe zorlaşıyor."
Mc Zindan Ankara Style
Mc Zindan Ankara Style
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 3104
Aktiflik Puanı : 13215
Kayıt tarihi : 26/11/09
Yaş : 31
Nerden : ankara

http://www.amasyateknoloji.tk

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz